Arap dünyasında esen bahar rüzgarlarının başlamasının üzerinden yaklaşık 1,5 yıl geçti ve bu süreçte Tunus, Mısır ve Libya’daki otoriter rejimler Arap halkları tarafından devrildi. Bu süreci özetleyen güzel bir Arap sözü var: “Rebî‘u’l Arab, Harîfu’r Rüesâ”. Yani Arap halkları (ilk)baharı yaşamaya başlarken, devlet başkanları da son(baharı) yaşıyor ve adeta yaprak dökümü gibi birer birer dökülüyorlar. Bu bağlamda 10 Mayıs 2012’deki parlamento seçimleri öncesinde bütün gözler Cezayir’e çevrilmiş durumdaydı. Çünkü Cezayir, Arap baharı çerçevesinde yaşanan olayların sirayet etme olasılığı en yüksek ülkelerden biri olarak değerlendiriliyordu. Kuzey Afrika’da Mısır, Libya ve Tunus ile sınırlı kalan Arap baharı Cezayir’e de sıçrayacak mıydı? Zihinlerdeki bu soru Cezayir’deki seçimlere ilişkin ciddi beklentilerin oluşmasına neden olmuştu.
Ancak Cezayir’in son 1,5 yılda kendisini bahar rüzgarlarından nasıl koruduğu (!) da önemlidir. Ocak 2011’de başlayıp hayat pahalılığı ve yolsuzlukları protesto eden gösterileri engellemek amacıyla (Suriye’deki Beşar Esed’den farklı olarak) bir dizi reform programı ilan edilerek halk teskin edilmeye çalışılmıştır. Peki bu program ne gibi reformları içeriyordu? Öncelikle 1992’deki askeri darbeden beri devam eden Olağanüstü Hal kaldırılmış, halkın ve sivil toplum örgütlerinin reform talepleri dinlenmiş ve 10 Mayıs parlamento seçimlerinin şeffaf ve demokratik bir ortamda yapılacağı altı çizilerek ilan edilmişti. (Aslında bu vurgu daha önceki seçimlerin demokratik ve şeffaf olmadığının da bir itirafıydı.) Siyasi partiler yasa